26.7.09

1 haftalık tatile gidiyorum; Fethiye/Ölüdeniz/Kaş'a...
Yani bir hafta internetim olmayacak; o nedenle blogumu güncelleyemeyeceğim.
Haberiniz olsun.
Haftaya görüşürüz.

25.7.09

Kırık

Yazın en büyük sıkıntılarından biri soğuk suyun olmamasıdır.
Ne zaman elimi dolaba atsam,soğuk su yoktur; ya da bitmek üzeredir.
Mecburen ben de dışardan su içerim. İçerim ama,içmesem daha iyi olur.
Çünkü o su,kaynama noktasına varmak üzeredir.
Daha da susarım...
Kaç yıldan beri bu böyledir.

Bu sabah buzluğa cam şişenin içinde su koymuştum.
Hemen soğusun diye.
Ve tabii ki onu orada unuttum.
Akşam eve geldiğimde gördüğüm manzara ;



hmmmmmmm

Kumsal'da

Bugün Lara'ya bir plaja gittim.
Su gözlüğü ile derinlere daldım. Bir tane deniz yıldızı gördüm. Çok korktuğum için elime alamadım;sonra aniden aklıma bir fikir geldi. Gözlüğü çıkartıp deniz yıldızını gözlükle alacaktım;bu sayede elime batmadan benim olmuş olacaktı. Tekrardan daldım ama deniz yıldızı orada değildi...
Aradım,aradım ve aradım. Son nefesimi tüketene kadar daldım,her yere baktım.
Bulamadım. =/
Sonra bu gerçeği kabullendim ve kendimi sanata adadım.
2 tane çok güzel resim çektim.
Birinde ayak izim var; diğerinde de ayağım.
Neden bende bilmiyorum...
Sadece öyle.

24.7.09

Günün Şarkısı

Bugünün şarkısı ;Indochine - J'ai demandé à la lune

Mutlaka dinleyin. O kadar güzel bir şarkı ki,anlatılmaz... Anlatılsa bile,ben beceremem.

Şarkının hikayesi şöyle; Bir adam kız arkadaşından ayrılır ve Ay'a sığınır. Ay Fransızlar için romantik kabul edilir,aynı zamanda da dişidir. Ay'dan, kız arkadaşıyla barışabilmesi için kendisine yardım etmesini ister. Fakat ay, adamla dalga geçer ve "bu benim işim değil" der...



'Aya sordum,ve güneşin bundan haberi yoktu.Ona vücudumdaki yanıkları gösterdim,benimle alay etti.

20.7.09

Dumansız Hava Sahası



artık yemek yerken yan masanın sigara dumanı beni rahatsız edemeyecek
artık bir lokantaya gidince kapıdaki görevli 'sigaralı mı sigarasız mı?' diye sormayacak
artık gece eğlenceden eve geldiğimde üstüm duman kokmayacak
artık konserlerde gözlerim aşırı dumandan yanmayacak
...
..
.

19.7.09

günün fotoğrafı




İstanbul'da,Bostancı'da çekmiştim bu resmi.

Bitki Çayı

Kendinize bitki çayı yapın. Doğadan gelen şifadan faydalanın.
Bitki çayı yaparken dikkat edilmesi gereken en önemli şey; bitki yaprakları ile suyu aynı anda kaynatmamaktır. Eğer su kaynarken yaprakları içine atarsınız,bir çok bitki aşırı sıcaklığın etkisiyle şifalı güçlerini yitirir ve o yaptığınız çayın hiçbir faydası olmaz.
O yüzden su kaynamaya başlayınca alın ve hazırladığınız yaprağın üzerine dökün. Ağzını mutlaka kapatın. Taze yapraklar için 2-3 dakika yeterlidir,ama kurutulmuş yapraklar için en az 5 dakika bekleyin.Tercihinize göre içine şeker/tatlandırıcı vs kullanabilirsiniz,ama bence doğallığını bozmayın.
Marketlerde satılan hazır poşet şeklinde çaylar da var; ama en iyisi kendiniz demlemeniz.
Bitki çayına alışınca,o kadar iyi geliyor ki vücuda ve bunu öyle hissediyorsunuz ki,sürekli bitki çayı içmek istiyorsunuz... Beni tanıyanlar (yani bu yazıyı okuyan herkes=) bilir,ben 2002 yılından beri asitli hiç bir şey içmiyorum. Kolanın tadını unuttum bile...
Benim önerebileceğim bazı bitkiler; ısırgan otu / adaçayı / yeşilçay / biberiye
Diğer bitkilerle ilgili bilgi almak için bu siteye bakabilirsiniz.



17.7.09

Sevdiğim Sözler

Öyle çok fazla söz sevmem ben.
Atasözlerini/deyimleri ise hiç sevmem.Kullanmayı gereksiz bulurum.
Sonuçta adamın biri,uzun zaman önce kendi başarısızlığından/tecrübesizliğinden bir söz uydurmuş... ben bugün nasıl onun cümlesini kullanabilirim ki?
Hem atasözlerinin nerdeyse hepsi birbiriyle çelişir
Sakla samanı gelir zamanı/Kefenin cebi yok
Ben hangisinden ders çıkarmalıyım şimdi?
Onun dışında,günümüzde biri bu tarz bir şey söylese,ona sanki aklı yerinde değilmiş gibi bakmaz mıyız? (Ben bakarım) Yıllar önce söylenmiş olması, niye durumu değiştiriyor?
Günlük konuşmada zenginlik yaratan bir unsur olduğunu söylüyor çoğu kişi.
Benim günlük konuşmam yeterince zengin...
Sizin değilse,kullanabilirsiniz tabii.
Gerçekten güzel ve anlamlı olan sevdiğim cümleler de yok değil.
Bana ilham veren,benim de kullandığım ve etkilendiğim cümlelerden bir kaçı;

- Ya tozu dumana katarsın,ya tozu dumanı yutarsın
Bana ilham veren söz. Hayat felsefem. Hiç bir açıklamaya ihtiyacı yok.

-Siz yükselmek isteyince yukarı bakarsınız. Bense aşağı bakarım. (Nietzsche)
Nietzsche'nın dediği nerdeyse her şey doğru. Benim tek desteklediğim filozof.Kendine güvenin farklı bir boyutu. Üstinsan...

- Ekmek bulamıyorlarsa,pasta yesinler! (Marie-Antoinette)
Aslında bu sözün aslı bu şekilde değil. Çok az kişi doğrusunu bilir bu sözün.
Tam çevirisi 'Ekmek bulamıyorlarsa,makarna yesinler' olmalıydı.
Ama o şekilde yerleşmiş dilimize,o şekilde kabullenmemiz gerekir bizim de.

- Bana dokunmayan yılan bin yaşasın! (anonim)
Hayatın özeti. Çok da mantıklı ve samimi. Kim bencil değil ki?
Sadece bazılarımız bunu itiraf edebiliyor,bazılarımız edemiyor. Ama bu herkesin bencil olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

- Dünyada, kendi hakkında konuşulmaktan daha kötü bir şey vardır; kendi hakkında konuşulmamak.(Oscar Wilde)
Beni tanıyanlar bu sözü kullandığımı mutlaka duymuştur. O kadar doğru ki...

Bu kadar.

16.7.09

Sanat Eserim

Herşey bir 'M' harfi ile başladı.Beni simgeliyor M harfi.
M'nin iki ucu ise içimdeki iki farklı karakteri...
Biri mavi,diğeri kırmızı.
Bazen maviler ön planda,bazen de kırmızılar.
Yer yer kesişiyor,yer yer de birbirinden epeyce uzak.
Uzun bir yolculuktan sonra ikisi de aynı yerde birleşiyor; aslında birbirini tamamlıyor.
Az kaldı ilk yağlı boya tablomun bitmesine.
Şimdi kurumasını bekliyorum.
3-4 gün sonra boyalar kuruyunca bazı yerlerin üstünden tekrar geçeceğim,bir kaç geçiş yerlerini düzelteceğim ve bitecek.
Çerçeveleteceğim ve odama asacağım.



Bitince resmini koyarım buraya.. umarım beğenirsiniz.
Gerçi sizin beğenmeniz pek de önemli değil.
Ben beğensem yeter. Ben yaptım çünkü.
Sonuçta benim odamda asılı olacak.
Hep istemişimdir kendi yaptığım bir tablonun odamda asılı olmasını...
Bir isteğim daha gerçek olmak üzere.

İlginç.

Etrafımdaki insanlar benim ilginç olduğumu söylüyor.
Ben kesinlikle katılmıyorum;hatta kendimi sıkıcı buluyorum.
Asıl benim etrafımdaki insanlar ilginç.Bir kaç örnek...

EFE - Sigara içmemesine rağmen yanında sürekli çakmak taşır. Çakmak derken,normal bir çakmaktan bahsetmiyorum. Zippo'nun en iyisinden,en pahalısından bahsediyorum. Eğer dili olsa çakmağın,söyleyeceği ilk şey 'ben pahalıyım' olurdu herhalde. Belki bir gün bir bayan ona 'Ateşin var mı?' diye sorarsa hayır diyip tanışma fırsatını kaçırmamak için yanında taşıyor çakmağı... ilginç.

BURCU - Ailesinden arkadaşları ile Bodrumda tatile gitmek için 3 haftalık izin aldı. İzinle birlikte para da aldı. O 3 hafta boyunca İstanbul'da erkek arkadaşıyla bol bol gezdi,dolaştı. 2. haftanın sonunda paranın geri kalan kısmıyla solaryuma gitti,bronzlaştı. Eve dönünce ailesine 'arkadaşlarımla hep güneşlendik' dedi. Okulda çekilmiş eski fotoğraflarından bir kaçını gösterdi,yeni fotoğraf diye kandırdı herkesi... ilginç

BEGÜM - Deprem çantası hazırlamış kendisine. İçindekiler ; - Makyaj malzemesi (yıkıntı altında kalırsa,onu kurtarmaya geldiklerinde iyi görünmeliymiş) - 3 kutu şekersiz sakız (sakızdan vazgeçemezmiş) -MP3 çalar (sıkılırsa dinlermiş) -Dere otlu kepekli çubuk kraker (hiçbir koşulda diyetini bozamazmış) - Su (olmazsa olmazmış) - 'Adı Aylin' kitabı (başucu kitabıymış,her yerde okuyabilirmiş) - Parfüm (ne kadar kalacağı belli olmazmış,bulunması iyi olurmuş) -Antibakteriyel el temizleyici (eli taştan veya diğer şeylerden kirlenebilirmiş) ...ilginç

TEYZEM -Yaşını söylemez... Sadece bir kere yaşını söylediğini hatırlıyorum,o da havaalanında uçak bileti alırken,sorumlu kişi 'Kaç yaşındasınız hanımefendi?' diye sormuştu. Teyzem de kaçamak kaçamak cevap vermişti: 'işte,ne yapacaksınız,40 gibi 50 gibi...' Gişedeki şişman kadın 'tam olarak yaşınız kaç?' diye tekrardan sormuştu. Teyzem de bunun üzerine 'aman,kimliğimde yanlış yazıyor,tam olarak 45 mi desem 50 mi desem..kem küm felan filan.' Kadın hafif sinirli bir ifadeyle son kez 'bakın hanımefendi,65 yaş üstüne indirimli biletimiz var,o yüzden yaşınızı söylermisiniz?' dediğinde teyzem indirimli bileti duyduktan sonra bir saniye bile terüddüt etmeden son cevabını vermişti; 'yaşım 67'

daha bir dolu ilginç insanlar var etrafımda,hepsini tek seferde yazmayayım diyorum.O yüzden yazıma sonra devam edeceğim =]
Büyük ihtimalle bunu okuyan SİZ de benim etrafımdaki o insanlardan birisiniz,ve bir sonraki yazımda adınız geçecek... haha.

15.7.09

İstek listesi; Ecosphere


Hani insan bazen sabahları uyandığında kendini değişik hisseder ya.
'Bugün farklı birşeyler yapmalıyım,birilerini mutlu etmeliyim' der ya.
Size öyle bir şey olursa SAKIN tereddüt etmeyin.
Gidin bana şu kapalı ekosistemlerden alın. Kanyon'daki D&R da satılıyor.

Bu kapalı ekosistemde, üreticiler/tüketiciler ve ayrıştırıcılar var. Sadece dışardan gelen ışık onların hayatlarına devam etmeleri için yeterli.
NOT; Büyük boyu diğerlerine göre daha şık,daha iyi duruyor. Ama fiyatı gerçekten pahalı. Unutmayın,ben küçük hediyeleri de kabul ediyorum. (en küçük olmadıkça...)

20lik dişimi çektirdim!


Sürekli erteliyordum,'sonra çektiririm' diyordum. Eğer biraz daha ertelersem,dişlerimin şeklini bozacakmış ve ağrımaya başlayacakmış. Bunun üzerine karar verdim,randevu aldım ve gittim. Giderken kendimi kesilmeyi bekleyen kurbanlık koyunlar gibi hissettim.
Sağ alttaki dişimin yarısı gömülüymüş,o yüzden operasyonla alınacakmış.(eyvah!) O koltuğa oturduktan sonra dönemeyeceğim için 'tamam' dedim ve profesyonelliğimi korudum. İğne yaptılar diş etime ve uyuşmasını bekledik.3-4 dakika sonra tam uyuşmadı ve ben ordaki diş hekiminin yardımcısına hemen durumu anlattım,tam uyuşmadı dedim,hissediyorum hala dedim. Hiç bir şey yapmadı. Sonra doktor geldi,elinde garip garip aletlerle. Biraz uğraştılar dişimle ve doktor aniden can alıcı şeyi söyledi: 'Çene kemiğine batıyor bu diş...' devamını dinlemedim. Korku beni ele geçirdi ve aklımda milyonlarca fikir uçuştu. Ya kemiği oynatırken çok fazla hareket ederse,ya yüzümün şekli bozulursa vs vs...
Kesici/delici aletlerden biriyle çene kemiğime birşeyler yapmaya başladı ve ben panik halinde hiç bir şey yapamadan öylece duruyordum. Ağzımı hareket ettirmeye bile korkuyordum,o kesici/delici şey yanlış bir yeri keser diye. Birden doktor 'Şimdi dişini biraz sallayacağım,onu hissedebilirsin telaşlanma' dedi. Sıkıyorsa sen telaşlanma,gel ben senin dişini sallayim. Dediğine bak.
Dişi salladı ve çekti,ama ben hiç birşey hissetmedim. Sadece boğazıma kan tadı geliyordu ve ben onu yutamıyordum. 'Nurtopu gibi bir dişin oldu' dedi. Sanki ben onun esprisine gülebilirmişim gibi. Sonra dikmeye başladı açtığı yeri. Aniden tüm yanında çalışanlar bir şeyle meşgul oldular,kimi o çekilen bölgeye bastırmak için pansuman gibi bir şey hazırladı,kimi buz torbası hazırladı,kimi de hala ağzımda biriken kanı ve tükürüğü elektrik süpürgesi benzeri bir şeyle çekmeye devam etti. 'Artık kalkabilirsin' dedi bana. Kalktım. Aynada kendimi gördüm. Ya da kendim sandığım şeyi. Yanağının alt kısmı armut büyüklüğünde,gözleri korkudan ve telaştan dönmüş bir insan figürü.

Dişim de masanın üstünde,oraya ait olmadığını belli eder gibi duruyordu. Hemen işaret yaptım çalışan kızlardan birine,dişi gösterdim,sonra da cebime iki kez vurdum. Neyse ki anladı,dişi temizledi ve peçeteye sarıp bana verdi.

Taksiye bindim eve gitmek için, taksici beni görünce korktu ve yumruk yiyip yemediğimi sordu. =/

Antibiyotik,ağrı kesici ve gargaram oldu. Ayrıca sürekli kanayan dikişli bir yaram. Hala da sıkıntım devam ediyor. 2 günden beri sadece çorba içebiliyorum. Onu da pipetle içebiliyorum. Sanki doğduğumdan beri hiçbir şey yememiş gibi açım. 5 gün sonra dikişlerimi aldırmaya gideceğim... Tabi bu 5 gün açlıktan ölmezsem,dikiş açılıp ipi boğazımı kesmezse,aşırı kan kaybından ölmezsem...

Ugh!

Artık benim de 'blog'um var

Uzun zamandır istiyordum 'blog' umun olmasını. Sonunda oldu. İyi de oldu.
Hemen söyledim etrafımdaki bir kaç insana. Bazıları sevindi,bazıları önemsemedi.
Bazıları seviniyor gibi göründü ama önemsemedi. Bazıları da önemsemiyor gibi göründü; ama içten içe merak etti -acaba neler yazacak,nasıl olacak,iyi olur mu diye.
Herkes aynı soruyu sordu; 'Ne yazacaksın?'
O soru gelene kadar hiç düşünmemiştim. Çünkü bence insan yazmak istedikten sonra,mutlaka yazacak bir şey bulur. En azından ben bulurum. (Yani,umarım bulurum:)

Photoshopla 20 dakikada yukarıda gördüğünüz başlığı yaptım. Açık renkler kullanmak istedim ve blogumun temasına uygun olsun istedim. İlerki yazılarımın birinde açıklarım belki neden sayfanın adını 'diğer tarafta' koyduğumu ve neden giriş başlığında buharlar uçtuğunu. Şimdi bir kaç kişiye daha haber verecem blogumun olduğunu. Ne kadar çok insan gelirse, o kadar iyi. Sonuçta milyon tane siteye gidiyorsunuz,buna mı bakmayacaksınız? Altı üstü bir tık. Hatta adresi şimdiden 'Sık Kullanılanlar' a kaydedin. Sık kullanın. Ben sürekli güncel tutmaya çalışacağım burayı,elimden geldiğince yeni şeyler göndereceğim. Merak etmeyin.

Unutmayın,insanlar ikiye ayrılır. Blogu olanlar ve blogu olmayanlar. Ben artık birincideyim,haha.