30.8.10

Gülümse

bir kedim bile yok.

25.8.10

Kelebek

Hep derler ya kelebeklerin ömrü tek günlüktür diye... Ben öyle diyenlere inanırdım.Eskiden.
Artık inanmıyorum. Çünkü evimde resmen 2 günden beri bir kelebekle yaşıyorum.
.

2 gün önce akşam ben playstation oynarken içeri girdi. Ben de korktum hemen böcek geldi diye.
Sonra kelebek olduğunu anladım. Anlayınca korkum geçmedi; ben onlardan da korkarım çünkü.
Ama en azından kelebek olduğu için normalde üzerine bardak felan basabilirdim,onu hapsedebilirdim.
Yapmamayı seçtim. Çünkü acıdım ona. Zaten tek günlük ömrü var,onu da benim bardağımda geçirmesin dedim.
Dışarı atmaya çalıştım,geri içeri girdi. Işıkları kapattım,bir çok şey denedim ama gitmedi.
Sürekli benim yanıma geldi. Tek günlük ömrünü benimle geçirmeyi seçti. =]
Ben de yokmuş gibi davranmaya karar verdim,oyunuma devam ettim,sonra uyudum,onu unuttum...
.
Ertesi gün oldu ve o hala salondaydı. Benim salonumda. Benden izinsiz.
Ölmemişti. Henüz. Ölmediğine göre acıkmıştır diye düşündüm ve biraz araştırma yaptım.
İnternetten okuduğuma göre kelebekler de tırtıllar gibi yaprak yerlermiş. Ve reçel.
Evet,bir sitede kelebeklerin reçel yediği yazıyordu. Ben de ilk başta inanmadım,inanmak istemedim.
Ama ne olur ne olmaz,aç kalmasın dediğim için bir çay kaşığına vişne reçeli koydum.
Dut ağacı yaprağı buldum ve yanına da plastik su şişesi kapağına biraz su koydum.
Hiçbir şey yemedi. Reçel bile. Oysa ben kelebek olsam kesin vişne reçeli yerdim. Su da içerdim.
Neyse. O hala salonda-lambanın üzerinde- duruyor. Arada bir uçuyor sonra geri konuyor lambanın üzerine...
Bunu paylaşmak istedim sizlerle.

23.8.10

'Kısa Film'im için

Kostümler-hazır , oyuncular-hazır , kameralar-hazır , film müzikleri-hazır
tek eksiğim bir senaryo.

20.8.10

*14920sodayıSevmem / Frankmusik / Doğum

Bu blogun benim blogum olmasının en iyi yanı ne biliyormusunuz?
Kimsenin beni bir şey yapmam - ya da yapmamam- için zorlayamaması.
Ve benim sadece kendi istediğim şeyleri yazıp çizebilmem... Evet.
Mesela canım eğer buraya *14920sodayıSevmem yazmak isterse,yazarım.
İşte yazdım. Hatta bi' daha yazacam. *14920sodayıSevmem.
Ama eğer büyük bir gazetede yazarlık yapıyor olsaydım bunu yapamazdım.
Düşünsenize Hürriyet'te haftalık yazarlık yaptığımı ve *14920sodayıSevmem yazdığımı.
Kesin uyarırlardı beni,kendi istediklerini yapmamı isterlerdi. Ben de mecburen yapardım.
Yani benim istemediğim bir şeyi sırf başkaları istiyor diye yapmış olurdum.
İşte bu yüzden ben büyük bir dergide ya da gazetede yazarlık yapmak istemiyorum.
[Sanki bana Hürriyet'ten teklif gelmiş de ben reddediyorum (!) ]
.
Neyse,asıl söylemek istediğim şeyden uzaklaşmamalıyım. Sizlere bir sanatçıyı tanıştıracam.
Adı Vincent Frank. Sahne adı Frankmusik; dedesinin hatırasını yaşatıyor bu isimle.
Ben yıllar önce Londra'dayken akşam bir klübe gittiğimizde orada sahne almıştı.
O zamanlar tanınmadığı için hiç sallamamıştım ben de. Öylesine dinlemiştim.
Sonradan keşfedildiğini öğrendim,albüm yaptığını duydum. Hemen satın aldım.
[evet,ben hala albüm satın alıyorum,bu devirde sadece ben varım,biliyorum]
Müzik konusunda çok seçiciyimdir;buna rağmen çok beğendim albümü.
Ben beğeniyorsam,mutlaka bir şey vardır. 'Ben'im diye demiyorum,anlarım müzikten.
In Step/Better Off As 2/When U're Around/WonderWoman/Time Will Tell şarkıları MÜKEMMEL.
Öncelikle 'Complete Me' albümünden bu şarkıları mutlaka dinleyin, sonra da
ikinci albümü 'Completely Me'den yine bu şarkıları akustik olarak dinleyin...
En son olarak da Confusion Girl klibini izleyin,klipteki Holly Valance'e aşık olun. Evet.
.
Bugün çektiğim bir fotoğrafı da yüklemek istiyorum bu yazımda.
Burası benim doğduğum hastahane. Çukurova Üniversitesi,Balcalı Hastanesi!
Buranın 5. katında bir odada doğmuşum. 8 gün 1 ay 20 yıl önce. Çok ilginç değil mi?!
.
Aynı başlıktaki iki konu arasındaki bağlatıyı boşuna aramayın. Yok çünkü.
Sadece size Frankmusik'i tanıştırmak ve doğduğum yeri göstermek istedim.
Çünkü yapabilirim. Blog benim değil mi?! İstediğimi yazarım,istediğime de bağlarım.
Ama eğer Hürriyet'te bunu yapsaydım,editörüm beni kesin uyarırdı; konuya bağlı kal diye.
[Hürriyet'e not ; istersem konuya bağlı da kalabilirim,beni işe alabilirsiniz.]
Son bir şey daha var... *14920sodayıSevmem ben

17.8.10

Çek-At

Kendime şu 'çek-at' makinelerden aldım,su altında fotoğraf çekmek için.
Hani normal dijital fotoğrafçılığım iyi ya,su altı fotoğrafçılığım da iyidir sandım.
Hem herkese su altında çektiğim fotoğrafları gösteririm,havamı atarım diye düşünüyordum ki
az önce çektiğim fotoğrafları gördüm. Keşke görmeseydim.
Ya elimi titretmişim,ya ışığı ayarlayamamışım ya da açıyı tutturamamışım.
Sonuç olarak becerememişim su altı fotoğrafçılığını...
Ama benim suçum değil bu. Denizin suçu. Çok fazla dalga vardı denizde!
Ayrıca çek-at makine ile ne kadar net fotoğraf çekilebilir ki? (En net benimkilerdir herhalde)Bence sorun makinede.
Tek beğendiğim fotoğraf bu oldu. Hatta diğerlerine göre,mükemmel bile denilebilir.
Ama buna rağmen bununla hava atamam,onun farkındayım... :P
Bu yazıyı şunu söylemek için yazdım; eğer çek-at makine alırsanız,çekin ve atın.Fotoğrafları yaptırmayın.

15.8.10

Sustum

...ve bana bakıp dedi ki; 'Seni kimsenin anlamıyor olması, sanatçı olduğun anlamına gelmez.'
Sustum.

9.8.10

Kerem Bey'e

Kerem bey,sizi tanımıyorum. Siz de beni tanımıyorsunuz.
Hiç karşılaşmadık ve büyük ihtimalle de hiç karşılaşmayacağız.
Sizden özür dilemek istiyorum sadece; o nedenle yazıyorum bunları.
Bugün Kanyon Starbucks'da sizin içeceğinizi alan bendim. (!)
Ama siz de o kadar bekletmemeliydiniz içeceğinizi. Hazırlanınca almalıydınız.
Yeni siparişler hazırlandı,kimler geldi,kimler geçti oradan.
Sizin içeceğiniz ise dakikalarca orada sizin tarafınızdan alınmayı bekledi.
Ben de dayanamadım ve aldım. Eğer ben almasaydım ,çalışanlar dökerdi onu zaten.
Sırf sizin içeceğiniz dökülmesin diye aldım,gerçekten.
Yoksa başkalarının içeceklerini almak gibi bir huyum yok.
Sizin iyiliğiniz için yazıyorum bunu da. Bir daha Starbucks'da aynı şey başınıza gelmesin diye.
O kadar da iyi bir insanım işte.
Evet.

7.8.10

İçimdeki Ben

İçimde başka bir 'ben' var. Bir böcek.
Olduğunu biliyorum. O da olduğunu bildiğimi biliyor.
Ben de, onun bildiğimi bildiğini biliyorum.
Ve bu şekilde yaşıyorum.

^ İçimdeki Ben [samankağıt üzerine karakalem]